Güzel ülkemiz için yazıyoruz - NEW YORK'TA TÜRK EMLAK GURUSU Şeffaf Gazete
http://www.seffafgazete.com/haberler/roportajlar/28295/new-yorkta-turk-emlak-gurusu

 

NEW YORK'TA TÜRK EMLAK GURUSU
NEW YORK'TA TÜRK EMLAK GURUSU
Ailem Türkiye'nin eski inşaat şirketlerinden birinin sahibi. 75-80 yıllık bir şirket. Ben ve kardeşim dördüncü jenerasyonuz. Ben gayrimenkul dünyasının içinde büyüdüm. Bu iş doğal bir şekilde benim içimde vardı.
8 Haziran 2016, 17:42
 
 
Amerika gayrimenkul sektörü bir Türk’ü konuşuyor. Henüz 23 yaşında olan Emir Bahadır, kurduğu gayrimenkul şirketi RLTYNYC ile Amerika’da 40 yıllık şirketlerle yarışıyor.
 
İnşaat kökenli bir ailenin oğlu olan Bahadır’ın başarı hikayesi takdir edilecek cinsten. Liseyi İsviçre’de okuyan ve ardından New York Üniversitesi Ekonomi, İşletme ve Teknoloji Mühendisliği’ni bitiren Bahadır, ilk mesleğe başladığı şirketi satın alarak iş dünyasında hızlı bir büyüme yakalıyor
 
image
 
İlk işi 35 milyon dolarlık satış
 
Bahadır’ın kurduğu şirket Amerika’da Manhattan, Brooklyn, New Jersey ve New York gibi büyük şehirlerde emlak hizmeti veriyor. Gayrimenkul alım satım ve yönetimi alanında hizmet veren Emir Bahadır, sektöre girer girmez 35 milyon dolarlık bir projenin satışı gerçekleştirerek büyük bir başarıya imza attıyor ve serüven böyle başlıyor.
 
Şirketi kurduktan 2 hafta sonra gerçekleşen satışın Amerika medyasında da büyük yankı uyandırdığını belirten Bahadır “4 ayda 110 milyon dolarlık satış yaptık. 13 daire satıldı. Bunların arasında Türk alıcı da var.
 
image
 
Ortağım ve ben büyük işlere imza attık” 
 
“Bence NYC’de gayrimenkul demek sanat demek bir bakıma. Yapılan sıra dışı binalar, dünyaca ünlü mimarların birbiriyle yarışırcasına çizdiği ve gerçekleştirdiği projeler ve tabii ki bu yapılan sıra dışı evlerin içindeki sanat eserleri…”
 
A. Emir Bahadır, Türkiye’nin en eski inşaat ve gayrimenkul geliştirme şirketlerinden biri olan aile şirketinin 4’üncü kuşağı olarak, çok erken yaştan itibaren işin çekirdeğinden yetişmiş. New York’taki eğitimi sonrasında, ortağıyla birlikte gayrimenkul şirketi RLTY NYC’i kuran Bahadır, zamanla Manhattan’ın en eski şirketleriyle yarışır pozisyona gelmiş. Aynı zamanda sanata ve müzecilik hayatına merakıyla tanınan, iddialı bir sanat koleksiyonu olan A. Emir Bahadır ile New York’taki gayrimenkul şirketinin başarı öyküsünden, Amerika’daki jet-set partilerinde dikkat çeken trendlere ve sanata uzanan bir söyleşi yaptık.   
 
image
 
Emir Bahadır, Amerika Birleşik Devletleri‘nin genç yeteneklerinden. Bir ülkeyi keşfetme süreci nasıl oldu?
 
Çok küçük yaştan beri ailemin verdiği destek ve eğitim sayesinde Türkiye ile aynı zamanda diğer ülkeleri görme fırsatım oldu. İstanbul’da başladığım eğitim hayatıma İsviçre’de devam ederek kendi kültürümün yanı sıra başka kültürler ile birlikte büyüdüm ve onları da kendimle bağdaştırdım. 
İsviçre’de IB programını tamamladıktan sonra her zaman bir parçası olmak istediğim New York Üniversitesi’nde İşletme ve Teknoloji Mühendisliği  üzerine double major (çift ana dal) yaptım. Küçüklüğümden beri farklı ülkelerden ve kültürlerden arkadaşlarım olduğu için yeni bir şehre alışmak benim için zor olmadı. NYC’da ki ilk günümden itibaren gerek profesyonellik, gerek eğlence ve kültür alanında yaratıcılığımı besleyen arkadaşlıklar edindim. Üniversitenin ikinci yılında iş hayatına ilk girişimi gerçekleştirdim ve Amerika’lı arkadaşlarımla Magnises adlı bir teknoloji ve sosyal yaşam şirketi kurduk. Üniversite yıllarım boyunca katıldığım davetler, müze yönetim kurulları ve katkıda bulunmuş olduğum dernekler sayesinde Türk insanının İstanbul’da yaşadığı gibi bir hayatı yeni bir ülkede kurmayı başardım.
 
RLTY NYC’den biraz bahsedebilir misiniz? 
Türkiye’nin en eski inşaat ve gayrimenkul geliştirme şirketlerinden biri olan aile şirketimizin 4. jenerasyonu olarak, çok erken yastan itibaren hep bu işin içinde oldum.Yurt dışındaki eğitim hayatım boyunca bu meslek üzerine yapmış olduğum işler ve kurmuş olduğum bağlantılar sayesinde kendimi bir tek Türkiye için değil daha enternasyonal bir şekilde geliştirdim. New York’ta yakından takip edip içinde bulunduğum Real Estate dalında eksik gördüğüm konuları, diğer şirketlerin yapmadığı veya yapamadığı hizmetleri belirleyip kendi geliştirdiğimiz bir teknoloji platformu ile bir araya getirerek RLTY NYC’i kurduk. (Ben ve ortağım; 10 yıldır bu işin içinde olan, New York’ta doğup büyüyen, ve ailesinin Amerika’nın en büyük ofis supply şirketlerinden birine sahip olan, Ben Benalloul) RLTY NYC, New York şehrinin bir parçası olmak isteyenlerin en iyi ve en detaylı hizmet alabilecekleri, profesyonelliğini bugünün teknolojisi ile birleştiren bir gayrimenkul şirketidir. Herşeyin günümüze uygun bir şekilde yürütüldüğü, kişisel servis veren, satış ve kiralama konusunda yatırımcılara piyasa ile ilgili danışmanlık yapan ve bunun yanında gayrimenkul geliştirme projeleri olan ve aynı zaman da yatırımcıların almış oldukları evleri işleten bir şirketiz. 
 
Ortağınız ile birlikte, aslında şehrin nabzını tuttuğunuzu söyleyebilir miyiz?
Ortağımın 10 yıldan fazla süredir New York City’de gayrimenkul işiyle ilgilenmesi ve ailesinin Amerika’nın en büyük ofis araç-gereçleri şirketinin sahibi olması, benim aile şirketimin RLTY NYC’nin yaptığı işlerle yakından ilgili olması, almış olduğum eğitim ve deneyim, şirketimizin piyasaya çok hızlı bir giriş yapmasında etkisi büyüktür. İkimizin de NYC’daki aktif iş ve sosyal yaşantımızın getirdiği çevremiz ve RLTY’in ilk kuruluş gününden itibaren yapmış olduğu satış ve projeler sayesinde şu an Manhattan’ın en eski şirketleriyle yarışır pozisyondayız. 
 
Artık genç profesyonellerin iş dünyasında çok fazla rolü olduğunu görüyoruz, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Gençler olarak, almış olduğumuz eğitimi bugünün iş dünyasında kendi “out of the box” ( kutunun dışında) bakış açımız ile birleştirmek ve başarılı sonuçlarını görmek gurur verici. Teknoloji ile beraber bazı düzenler her geçen gün değişmekte. Bu değişime ayak uydurmak ve yenilikçi düşüncelerimizle yaptığımız işlere katkıda bulunmak bizlerin elinde. Bir çok arkadaşımın da farklı dallarda ki başarılarını görmek beni çok mutlu ediyor.
 
Müzecilik hayatıyla nasıl tanıştınız, çok gençsiniz ve oldukça iddialı bir sanat koleksiyonunuz var. Nasıl başladınız koleksiyonerliğe?
 
Sanat ile çok küçük yaşta ailem tarafından tanıştırıldım. Yapmış olduğumuz bütün seyahatlerde her zaman müze, galeri, klasik müzik konserleri ve müzikaller mevcuttu. O zaman ailemin zoruyla gördüğüm müzeler ve dinlediğim konserler bugün benim de böyle bir tutkumun olmasının tek sebebi. Erken yaşta tanıştırıldığım dünyaca ünlü sanatçılar, aile koleksiyonumuz, dünyanın bir çok şehrinde gezmiş olduğum galeriler ve katıldığım sanat fuarları sayesinde bende 16-17 yaşından beri bu resmin bir parçasıyım. Şu an New York’da MoMA müzesinin ve Whitney müzesinin genç yönetim kurulundayım. Eğer ailemin çok eskiye giden böyle bir geçmişi ve ilgisi olmasaydı bende sanat ile bu kadar erken yaşta tanışmıyor olacaktım. 
 
Yani sanat sizin için her zaman gerçek dünya ve hayal dünyası arasında bir çıkış oldu...
 
Sanatın tam ne olduğunu açıklamak çok zor. Bana göre sanat bir insanın yaratıcı bir şekilde hayal gücünü ve düşüncelerini gösterebilmesidir... Keşke sanatı gerçek ve hayal dünyası olarak ayırabilseydim, fakat benim için ikisinin arasında çok büyük bir fark yok. Bir resme  veya heykele baktığım zaman, ne kadar sürrealist olursa olsun, ilk gördüğüm imajı görüp, ilk hissettiğim duyguları algılıyorum. Genelde sanatçı hakkında bilgi sahibi olmak, hangi koşullarda, hangi tarihte, dünyada ne olup biterken bir eserin ortaya çıktığını bilmek benim de ona ilk bakış açımı etkileyebiliyor. 
 
Takip ettiğiniz galeriler hangileri? 
 
Takip ettiğim bir çok galeri var. NYC’daki favorilerim Paul Kasmin, Marlborough, Pace, Gagosian, DTR Modern, Leila Heller ve tabii ki yakın arkadaşlarımın sahibi olduğu C24 Gallery. Özellikle Paris ve Londra için sıralamak çok zor ama en başta akla gelenler arasında Paris’te Gallerie Perrotin ve Yvon Lambert, Londra’da ise Lisson, White Cube, ve Alan Cristea Gallery. Istanbul’da Arton, Galerist, Galeri Zilbermann, Ekavart, Galeri Nev ve Rampa. Özellikle Türk galerileri yurt dışındaki büyük sanat fuarlarında görmek beni çok gururlandırıyor.  
 
Son dönemlerdeki sanat akımlarına baktığınızda, sizi etkileyen bir gelişme var mı? 
 
Sanat da diğer her şey gibi gelişiyor ve şekil değiştiriyor. Bu değişimi ilerleyen dijital yöntemler sayesinde video art dediğimiz eserlerde görebiliyoruz. Daha önce de bahsettiğim gibi, sanat bir insanın düşüncelerini ve imajını değişik şekiller ile gösterebilmesidir. Verilmek istenen mesajlar, resim ve heykel dında video halinde de kolay bir şekilde seyirciye ayni izlenimleri bırakabilmektedir. 
 
İş yaşamınız ile sanat tutkunuzu nasıl birleştirdiniz? 
 
Her zaman kendi tarzı olan biri oldum. Genelde yaptıklarımı başkalarının ne düşüneceğini sorgulamadan hayata geçirdim. Magnises ve RLTY NYC her zaman sanatla yakından ilgilenen ve destek olan iki şirket olmuştur. RLTY NYC’nin logo ve web sitesinin tasarımında da, yaptığımız artıları ve gelişimleri temsil edecek, diğer şirketlerden daha sıra dışı bir yol izlemek istedim. Bence NYC’da gayrimenkul demek sanat demek bir bakıma. Yapılan sıra dışı binalar,  dünyaca ünlü mimarların birbiriyle yarışırcasına çizdiği ve gerçekleştirdiği projeler, ve tabii ki bu yapılan sıra dışı evlerin içinde ki sanat eserleri.. Bende ister istemez kendimi yine sanatla birleşmiş bir işte buldum.. 
Teknoloji ve sosyal yaşam şirketi olan Magnises’in üyelere özel West Village’daki townhouse’un da MoMA dahil bir çok ünlü müze ve galeriler ile ortak davetler ve öğretici konuşmalar ayarlanıyor. Üyeler için çıkartılan özel kredi kartlarının tasarımı da üyelerimize şirketin sanat ile ilişkisini göstermektedir. image
 
European Jetsetter adlı TV show’da çekimleriniz ile adınızdan söz ettirdiniz... Süreçten bahsedebilir misiniz? 
 
NYC’a taşındığım ilk seneden beri bir çok prodüksiyon şirketinden teklif almaya başladım. 2 sene önce Bravo kanalı ile “European Jetsetters” adlı bir televizyon şovu için Los Angeles’da çekimler yaptım. Kontrat aşamasındaki maddelerden dolayı anlaşmayı iptal edip başka projeler ile ilgilenmeye başladım. Gelen teklifler arasında E! kanalındaki Rich Kids of Beverly Hills’in NYC versiyonunu yapmamı istediler. İsminden de anlaşıldığı gibi, bu tarz bir projede bulunmak istemedim. TV'ye sıcak bakmamın sebeplerinden biri NY’da ki yakın arkadaş çevremin bu tarz projelerde yer alıyor olması... Ancak benim de şu anda açıklamamın doğru zamanı olmadığını düşündüğüm projelerim devam etmekte; basın ve eğlence sektörü ile doğru projeler olduğu zaman, zekice kurguladığımız içerikler ile yer almaya her zaman hazırım.
 
 image
 
VIP kulübünüzden bahseder misiniz? 
VIP kulübümüz, Magnises, NYC’da yaşayan genç profesyonelleri bir araya getiren bir sosyal kuruluş. Teknoloji şirketi olarak başlayan Magnises’in ilk amacı, üyelerine siyah metal özel yapım metal bir kredi kartı sağlamaktı. Bu kart sahiplerinin kredi kartları kopyalanmaya karşı korunuyor, concierge servisimizden yararlanıp NYC’daki sürekli değişen hip ve trendy yerlerde hızlı rezervasyon, indirim gibi özelliklerden faydalanabiliyor ve de üyelere özel, townhouse da verdiğimiz davetlere katılma şansı oluyor. Yapılan davetler sürekli değişmektedir. Geçtiğimiz ay Michelin yıldızlı şeflerin gelip üyelerimize bizzat yemek yaptığı her 6 ayda bir tekrarladığımız “dining series” vardı. Bunun dışında gerek galeriler ile sanat amaçlı, gerek modacılar ile tanıtım amaçlı birçok event düzenlemesi yapılıyor. 
 
Amerika’daki jet-set partilerinde en dikkat çeken trendler neler? 
 
NYC’daki partileri İstanbul'dakilerle karşılaştırmak çok zor. Amerika’da çok sayıda temalı parti yapılıyor. Bunun dışında her yıl düzenlenen balolar, NYC’nin tarihi binalarında yer alıyor. Mesela her ocak ayında yapılan “October Ball” Ekim ayı balosu, eski NY kütüphanesinde davetlilere kapısını açıyor. Aynı şekilde bunun gibi yıllık organize edilen bir çok balolar ve partiler var. Ben de geçtiğimiz aylarda, “White party” adında bir davet vererek, 200 arkadaşımı ağırladım. Bunun dışında Met balosunun after party’sinin yapıldıgı, Andre Balazs’in  otelinin üyelere ozel penthouse’unda da birbirinden keyifli davetler oluyor. NYC’un “whose who” larının katıldıgı bu davetlerde dünya çapındaki sanatçıları ve iş adamlarını bir arada görmek mümkün. 
 
Amerika’da arkadaşlarınız’ın başlattığı #bahadiring akımı nasıl başladı? 
 
Bahadiring akımı NYC’daki ilk yılımda ortaya çıkmasına rağmen çok eskiye giden bir konsept. Her zaman arkadaş gruplarımın içinde seyahat, restaurant, moda, sanat, davet, eğlence ve yasam tarzımla ön planda oldum. Bu olay zamanla, concierge şirketimin de kurulmasıyla biraz daha büyüdü ve şu an da Türkiye ve dünyanın farklı ülkelerinde kullanılan bir terim haline geldi. İsviçre ve NY’da yaşamamın ve yabancı çevremin de Türkiye’deki gibi çok çeşitli olması, “bahadiring”in bir çok ülkede kullanılmasına neden oldu. Şu an Amerika’nın en büyük prodüksiyon şirketlerinden biriyle görüştüğüm yeni televizyon projemin de teması “bahadiring” den bahsediyor.