Son zamanlarda Kuzey Kıbrıs’ta emlak satışlarına ilişkin çok sayıda reklam dikkat çekiyor. Ancak bu parlak vitrinlerin ardında, yatırımcıları bekleyen ciddi hukuki ve siyasi riskler bulunuyor. KKTC'de inşaat sektörü sıkıntılı bir süreçten geçerken, bölgeden mülk alanların sadece maddi değil, aynı zamanda kişisel özgürlüklerini de tehlikeye atabilecekleri gözden kaçırılmamalı.
Kuzey Kıbrıs’ta emlak yatırımı yapanlar, acaba bu kararın hayatlarının en büyük hatası olabileceği ihtimalini hiç düşündüler mi? Kendilerine yatırım tavsiyesi verenler, gerçekten risklerin boyutunu açıkça anlatıyorlar mı?

Göz Alıcı Projelerin Ardındaki Hukuki Mayın Tarlası
Kıbrıs’ın kuzeyinde son yıllarda yükselen büyük ölçekli konut projeleri, uluslararası hukuk açısından giderek daha karmaşık ve riskli bir alana dönüşüyor. Özellikle son dönemde yaşanan tutuklamalar ve uluslararası düzeyde başlatılan gözaltı süreçleri, bu projelere dahil olan herkesin çok daha dikkatli olması gerektiğini gösteriyor.
“Bu projelerden konut alan herkes, potansiyel bir hukuk davasının parçası olabilir.”
KKTC’de, özellikle yabancı yatırımcılara yönelik olarak başlatılan konut projelerine Türkiye, Rusya, İran, Almanya, Ukrayna ve Orta Doğu ülkelerinden binlerce kişi ilgi gösterdi. Ancak bu “yatırım fırsatları”nın arkasında, uluslararası hukuka göre ciddi bir mülkiyet sorunu bulunuyor.
Birçok proje, 1974 öncesi Rumlara ait olduğu iddia edilen araziler üzerine inşa ediliyor. Bu durum, bazı ülkelerde uluslararası suç kapsamında değerlendiriliyor ve tutuklamalara kadar varan süreçlere yol açabiliyor.
KKTC Tapuları Uluslararası Hukukta Ne İfade Ediyor?
1974 Barış Harekâtı sonrasında Kıbrıs’ta iki bölgeli bir yapı ortaya çıkmış olsa da, uluslararası hukuk halen kuzeydeki Rum mallarının orijinal sahiplerine ait olduğunu kabul ediyor. Bu gerçeğin sıkça dile getirilmemesi, yatırımcıları yanıltabiliyor. Ancak KKTC devleti dahi geçmişe dayanan Rum mülklerine ait bazı tapuları fiilen tanımakta.
Güney ve Kuzey Kıbrıs’ın ortaklaşa kabul ettiği Taşınmaz Mal Komisyonu aracılığıyla, kuzeydeki mülkler için başvuran Rumlara şimdiye dek yaklaşık 200 milyon İngiliz sterlini tazminat ödendi. Bu da KKTC'de yatırımcılara verilen tapuların uluslararası hukuk açısından tartışmalı belgeler olduğunu ortaya koyuyor.
Sonuç olarak, KKTC’de alınan binlerce konutun, uluslararası hukukta “mal gaspı” kapsamında değerlendirilebileceği bir gerçek. Yani bu daireleri satın alanlar, yalnızca bir mülk değil, aynı zamanda ciddi bir hukuki riskin de sahibi oluyorlar.
“Satın Almak da Suç mu?”
Bu noktada kritik bir soru öne çıkıyor:
“Bu daireleri satmak suçsa, satın almak da suç olabilir mi?”
Güney Kıbrıs yönetiminin bu soruya yanıtı oldukça net: Evet, olabilir.
Rum devleti, kuzeydeki Rum mallarının yasa dışı kullanımını, adanın toprak bütünlüğüne yönelik bir ihlal olarak görüyor. Bu nedenle yalnızca aracı kurumlar değil, doğrudan Türk inşaat yatırımcıları ve emlak ofisleri de Rum yönetiminin hazırladığı yeni hedef listelerine dahil edilmiş durumda.
Dikkat Çekici Tutuklamalar
Kıbrıs’ta yaşanan son gelişmeler bu endişeleri doğrular nitelikte. Simon Aykut, Rumlara ait olduğu iddia edilen araziler üzerinde izinsiz inşaat ve satış faaliyetlerinde bulunduğu gerekçesiyle tam 242 ayrı suçlamayla karşı karşıya. Aykut ve birlikte çalıştığı beş emlakçının tutuklanması, Rumların kuzeyde bıraktıkları tapulu mülklerin nasıl bir hukuki ateş topuna dönüştüğünü açıkça ortaya koyuyor.

Mutlu Demirdelen - Şeffaf Gazete